Evliliğin Nispi Butlan Sebebiyle İptali Davası

Dava aile mahkemesinde görülür. Yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.

Evliliğin nispi butlan sebebiyle iptal davası açma hakkı, iptal sebebinin öğrenildiği veya korkunun etkisinin ortadan kalktığı tarihten başlayarak altı ay ve her halde evlenmenin üzerinden beş yıl geçmekle düşer.

Küçük veya kısıtlı, yasal temsilcisinin izni olmadan evlenirse, izni alınmayan yasal temsilci evlenmenin iptalini dava edebilir. Bu suretle evlenen kimse sonradan onsekiz yaşını doldurmak suretiyle ergin olur, kısıtlı olmaktan çıkar veya karı gebe kalırsa evlenmenin iptaline karar verilemez.

Evlenmenin butlanını dava etme hakkı mirasçılara geçmez. Ancak, mirasçılar açılmış olan davayı sürdürebilirler. Dava sonucunda evlenme sırasında iyiniyetli olmadığı anlaşılan sağ kalan eş, yasal mirasçı olamayacağı gibi, daha önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendisine sağlanan hakları da kaybeder.

Evlenme sırasında geçici bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun olan eş, evlenmenin iptalini dava edebilir.

Aşağıdaki durumlarda eşlerden biri evlenmenin iptalini dava edebilir:

1 – Evlenmeyi hiç istemediği veya evlendiği kişiyle evlenmeyi düşünmediği halde yanılarak bu evlenmeye razı olmuşsa,

2 – Eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenmişse.

3 – Eşinin namus ve onuru hakkında doğrudan doğruya onun tarafından veya onun bilgisi altında bir başkası tarafından aldatılarak evlenmeye razı olmuşsa,

4 – Davacının veya altsoyunun sağlığı için ağır tehlike oluşturan bir hastalık kendisinden gizlenmişse.

Kendisinin veya yakınlarından birinin hayatı, sağlığı veya namus ve onuruna yönelik pek yakın ve ağır bir tehlike ile korkutularak evlenmeye razı edilmiş eş, evlenmenin iptalini dava edebilir.

Kadının bekleme süresi bitmeden evlenmesi, evlenmenin butlanını gerektirmez.

Evlendirmeye yetkili memur önünde yapılmış olan bir evliliğin kanunun diğer şekil kurallarına uyulmaması sebebiyle butlanına karar verilemez.

Batıl bir evlilik ancak hakimin kararıyla sona erer. Mutlak butlan halinde bile evlenme, hakimin kararına kadar geçerli bir evliliğin bütün sonuçlarını doğurur.

Mahkemece butlanına karar verilen bir evlilikten doğan çocuklar, ana ve baba iyiniyetli olmasalar bile evlilik içinde doğmuş sayılırlar. Çocuklar ile ana ve baba arasındaki ilişkilere boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır.

Evlenmenin butlanına karar verilirse, evlenirken iyiniyetli bulunan eş bu evlenme ile kazanmış olduğu kişisel durumunu korur. Eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi, tazminat, nafaka ve soyadı hakkında boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır.

Yargılama, aşağıdaki kurallar saklı kalmak üzere Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa tabidir:

1 – Hakim, iptal davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamaz.

2 – Hakim, bu olgular hakkında gerek resen, gerek istem üzerine taraflara yemin öneremez.

3 – Tarafların bu konudaki her türlü ikrarları hakimi bağlamaz.

4 – Hakim, kanıtları serbestçe takdir eder.

5 – Hakim, taraflardan birinin istemi üzerine duruşmanın gizli yapılmasına karar verebilir.

Evliliğin Mutlak Butlan Sebebiyle İptali Davası

Yetkili ve görevli mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer aile mahkemesidir.

Mutlak butlan davası herhangi bir hak düşürücü süreye tabi değildir.

Aşağıdaki hallerde evlenme mutlak butlanla batıldır:

1 – Eşlerden birinin evlenme sırasında evli bulunması,

2 – Eşlerden birinin evlenme sırasında sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun bulunması,

3 – Eşlerden birinde evlenmeye engel olacak derecede akıl hastalığı bulunması,

4 – Eşler arasında evlenmeye engel olacak derecede hısımlığın bulunması.

Mutlak butlan davası, Cumhuriyet savcısı tarafından resen açılır. Bu dava, ilgisi olan herkes tarafından da açılabilir. İlgililerin açacağı davada husumet her iki eşe yöneltilmelidir. Dava cumhuriyet savcısına ihbar edilerek katılımı sağlanır.

Sona ermiş bir evliliğin mutlak butlanı Cumhuriyet savcısı tarafından resen dava edilemez; fakat her ilgili, mutlak butlanın karar altına alınmasını isteyebilir. Mirasçılar da bu davayı açabilirler.

Ayırt etme gücünün sonradan kazanılması veya akıl hastalığının iyileşmiş olması durumlarında mutlak butlan davasını yalnız ayırt etme gücünü sonradan kazanan veya akıl hastalığı iyileşen eş açabilir.

Evliyken yeniden evlenen bir kimsenin önceki evliliği mutlak butlan kararı verilmeden önce sona ermişse ve ikinci evlenmede diğer eş iyiniyetli ise, bu evlenmenin butlanına karar verilemez.

Batıl bir evlilik ancak hakimin kararıyla sona erer. Mutlak butlan halinde bile evlenme, hakimin kararına kadar geçerli bir evliliğin bütün sonuçlarını doğurur.

Mahkemece butlanına karar verilen bir evlilikten doğan çocuklar, ana ve baba iyiniyetli olmasalar bile evlilik içinde doğmuş sayılırlar. Çocuklar ile ana ve baba arasındaki ilişkilere boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır.

Evlenmenin butlanına karar verilirse, evlenirken iyiniyetli bulunan eş bu evlenme ile kazanmış olduğu kişisel durumunu korur. Eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi, tazminat, nafaka ve soyadı hakkında boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır.

Evlenmenin butlanını dava etme hakkı mirasçılara geçmez. Ancak, mirasçılar açılmış olan davayı sürdürebilirler. Dava sonucunda evlenme sırasında iyiniyetli olmadığı anlaşılan sağ kalan eş, yasal mirasçı olamayacağı gibi, daha önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendisine sağlanan hakları da kaybeder.

Aşağıdaki kurallar saklı kalmak üzere Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa tabidir:

1 – Hakim davanın dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamaz.

2 – Hakim, olgular hakkında gerek resen, gerek istem üzerine taraflara yemin öneremez.

3 – Tarafların her türlü ikrarları hakimi bağlamaz.

4 – Hakim, kanıtları serbestçe takdir eder.

5 – Hakim, taraflardan birinin istemi üzerine duruşmanın gizli yapılmasına karar verebilir.

Boşanma Davalarında Manevi Tazminat

A ) MANEVİ TAZMİNAT
1 ) Kavram
Manevi tazminat zarar görenin kişilik değerlerinde iradesi dışında meydana eksilmenin giderilmesi, tazmin ve telafi edilmesidir. Manevi tazminat türk medeni kanunu ve borçlar kanununda düzenlenmiştir.
2 ) Manevi Tazminatın Şartları
Manevi tazminatın talep edilebilmesi için genel olarak benimsenin şartlar;
– Kusur şartı
– Zarar oluşmalıdır
– Zarar ile kusur arasında illiyet bağı olmalıdır
– Hukuka aykırılık olmalıdır
B ) BOŞANMADAN DOĞAN MANEVİ TAZMİNAT
I. GİRİŞ
Boşanmadan doğan manevi tazminatın normatif dayanagı Türk Medeni Kanunu m. 174/2. fıkrasıdır . Buna göre “boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir”. Burada bu tazminata hükmedilebilmesi için yani boşanmadan doğan tazminata hak kazanabilmek iin bir takım şartlar vardır.
II. BOŞANAMDAN DOĞAN MANEVİ TAZMİNAT ŞARTLARI
Manevi tazminat talebi için belirli koşullar vardır. Bu koşullar maddi ve biçimsel olarak ikiye ayırarak inceleyelim.
A. Maddi Koşullar
Manevi tazminat isteminin maddi koşulları aşağıdaki gibidir.
– Tazminat isteyen eş kusursuz olmalı ya da az kusurlu olmalıdır,
– Tazminat istenen eş daha kusurlu olmalıdır,
– Zarar oluşmalıdır
– Nedensellik bağı olmalıdır
– Hukuka aykırılık olmalıdır.
Şimdi bu şartları tek tek açıklamaya geçelim;
1. Tazminat İsteyen Eş Kusursuz ya da Az Kusurlu Olmalıdır
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m. 174/2 fıkrasında davalının kusurlu olması yeterli görülmüştür. Kusurlu taraftan uygun bir tazminat isteyen ve kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafa eğer kusursuz ya da az kusurlu ise uygun bir manevi tazminat verilmelidir . Manevi tazminat talebinde bulunan taraf eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu ise manevi tazminat talebi red edilmelidir. Yani açıklamalar ışınığında manevi tazminatı kusur boyutunda değerlendiecek olursak, kusursuz eş veya az kusurlu eş manevi tazminat alabilir. Eşit kusurlu, tam kusurlu ya da ağır kusurlu eş manevi tazminatı alamaz. Eşit kusurluluk üzerine birkaç Yargıtay örneği verelim;
– Bir eşin hakaret etmesine karşılık diğer eşin onu dövmesi durumunda eşit kusurluluk vardır .
– Başkalarıyla karı koca gibi yaşayan eşler eşit kusurludur .
Bu yukarıda saydığımız eşit kusurluluğa sadece birkaç örenktir.
2. Tazminat İstenen Eş Daha Ağır Kusurlu Olmalıdır
Medeni kanunun 174/2. Fıkrasına göre kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf diğer taraftan manevi tazminat talep edebilir. Bu durumuda kesinleşmiş karar olup olmamasına göre inceleyeceğiz.
a) Kesinleşmiş Boşanma Kararı Yoksa
Henüz taraflar arasında verilmiş ve kesinleşmiş bir boşanma kararı yoksa manevi tazminat isteyen karşı tarafın kusurlu olduğunu kanıtlama zorundadır .
b) Kesinleşmiş Boşanma Kararı Varsa
Kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf boşanmaya sebep olan olaylarda kusurlu olan diğer taraftan boşanma kararı kesinleştikten sonra da manevi tazminat olarak bir miktar para talep edebilir. Bu durumda aile mahkemesi hakimi kesinleşmiş boşanma kararını dikkatle inceledikten sonra kararını vermelidir.
3. Zarar
Boşanmadan dolayı kişinin kişiliği yani kişilik değerleri ya da bu değerlerden bir tanesi zarar görmelidir. Önceki medeni kanunda yani 743 ayılı Türk Kanunu Medenisinin 143/2 maddesinde manevi tazminat verilebilmesi için arana şart şahsi menfaatlerin ağır suretle zedelenmesiydi ancak yeni medeni kanunda zedelenmenin ağır suretle olması şartı kaldırıldı . Yeni medeni kanuna göre verilecek tazminat; ruhsal dengeyi düzeltecek, duyulan acıyı dindirecek ve tazminat zenginleşme aracı olrak kullanılmayacaktır.
4. Nedensellik Bağı
Manevi tazminat, boşanmaya sebebiyet veren olaylar sebebiyle olmalıdır . Kusurlu eşin boşanmaya sebebiyet veren hareketleri diğer eşin manevi zarara uğramasına sebebiyet vermiş ise manevi tazmiantla eylem arasında uygun illiyet bağı var demektir. Yargıtaya göre boşanma davasında tesbit edilmeyen bir olaya dayanarak da manevi tazminat talebinde bulunulabilir . Bu bahsi geçen Yargıtay kararında boşanma kararı “kocanın karısına bağımsız ev temin etmeme” sebebine dayandırılmıştır. Ama aynı davadan sonra açılan tazminat davasında ise boşanma kararında tespit edilmeyen bir eylem olan kocanın baksa kadınla beraber olması tesbit edilmiş ve bu boşanmaya sebebiyet veren olay olarak değerlendirilip manevi tazminata hükmedilmiştir.
5. Hukuka Aykrılığın Oluşması
Sorumluluk hukukunun önemli bir unsuru olan hukuka aykırılık; başkalarının egemnlik sahasında bulunan ve korunması gereken haklarına geçerli bir sebep olmaksızın saldırıda bulunmak olarak nitelendirilebilir . Tabi burada öenmli olan ortaya çıkan zarın hukuka aykırı davranış sonucunda oluşması gerekir. Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikli özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır . Hukuka aykırılığı oluşturan kişilik hakkına saldırı fiillerini aşaıdaki gibi sıralayabiliriz.
– Fiziki kişiliğe saldırı
– Manevi kişiliğe saldırı
– Sosyal kişiliğe saldırı
– Diğer sebeplerle kişiliğe saldırı
Şimdi bunlara yargıtayında katıldığı görüşlerle birkaç örnek verecek olursak;
Hukuka aykırılığı oluşturan kişilik hakkına saldırı fiili fiziki kişiliğe saldırı şeklinde gerçekleşebilir. Cinsel ilişiki kurulamamsını da bu fiziki kişiliğe seldırının içine sokabilriz . Şiddet uygulamayı zaten fiziki kişiliğe saldırının içine sokarız. Manevi kişiliğe saldırıya ise, sadkatsizliği örnek olarak verebiliriz . Hakaret ya da aşağılanma da manevi kişiliğe saldırı olarak kabül edilebilir. Sosyal kişiliğe saldırıya ise, bir eşin diğerine beddua etmesi , bir eşin diğerine iftira etmesi sosyal kişiliğe saldırı olarak örnek gösterilebilir.
Diğer sebeplerle kişilik hakkına saldırı var ise bu durumlarda da manevi tazminat verilebilir. Ancak tazminata hükmedilebilmesi için yapılan saldırının hukuka aykırı olması şartı varıdır. Hukuka aykırılık yok ise bu durumda tazminat verilmez. Yargıtay bazı durumları manevi tazminat iin yeterli görmemiştir bu durumlar;
– Bağımsız ev temin edilmemiş olması kişilik hakkına saldırı olarak nitelendirilemez
– Evlenme törenininden sonra eşlerin bir araya gelip karı koca hayatı yaşamaması manevi tazminatı gerektirmez
Bu saydığımız örnekler gibi durumlarda manevi tazminata hükmedilmeyeceği yargıtayca öngörülmüştür.
B. Biçimsel Koşulları

Manevi tazminatın da biçimsel koşullarını ;
– İstek
– Süre
– Evlilik birliğinin boşanma ile son bulması olarak sıralayabiliriz.
1. İstek
Boşanmada manevi tazminat boşanmanın fer’i sonuçları arasında yer alır . Manevi tazminat istemi yazlı ya da sözlü olarak yapılır. Ancak sözlü isteklerin hukuki sonuç doğurabilmesi için sözlü isteklerin mahkeme tutanağına geçirilmesi zorunludur . Boşanma davasında manevi tazminata hükmedilmiş ise daha sonradan tekrar manevi tazminat istenemez . Boşanma davasında sonradan oluşan bir olgunun varlığı kanıtlanmamış ise başlangıçta istenilen manevi tazminatın miktarı ıslahla dahi artırılamaz . Aile mahkemesi hakimine verilen dilekçede manevi tazminat isteminde bulunan taraf ne istediğini açıkca bildirmelidir yoksa manevi tazminat verilmez . Yine manevi tazminat istemi yok ise ya da istek karara bağlanmadı ise manevi tazminat verilemez.
2. Süre
Manevi tazminatı isteyebilme süresi boşanmadan önceki süre ve boşanma davasından sonraki süre olarak ikili ayrıma tabidir.
i. Boşanmadan Önceki Süre
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m. 174/2 fıkrasına göre boşanmanın eki niteliğinde ki manevi tazminat boşanma hükmünün kesinleşmesine kadar her aşamada istenebilir .
ii. Boşanmadan Sonraki Süre
Medeni kanunumuza göre evliliğin boşanma sebebiyle son bulmasından dolayı doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinden itibaren bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Yani boşanma davasında istenmemiş manevi tazminat boşanma davasından sonra ayrı bir dava ile istenecek ise bu dava boşanma hükmünün kesinleşmesinden itibaren bir yıl içinde açılmalıdır.
3. Evlilik Birliğinin Boşanma İle Sona Ermesi
Medeni kanunun 174/2 uyarınca manevi tazminat istenebilmesi için evlilik birliğinin boşanma ile son bulmuş olması lazımdır. Doğal olarak ayrılık kararı verilmiş ise ya da boşanma talebi red edilmiş ise manevi tazminata hükmedilmez.
III. MANEVİ TAZMİNAT KARARININ KAPSAMI
Bu bölümde manevi tazminatın miktarı, ödeme biçimi, indirimi, faiz verilemesi gibi konular hakkında bilgi vereceğim.
A) Miktarı
Manevi tazminatın miltarı belirlenirken verilcek tazminat zenginleşme aracı olmamalıdır . Ama veriecek manevi tazminat tazminat talep eden tarafın elem, kederini tazmin edici olmalıdır.
B) Ödenme Biçimi
Manevi tazminat aile mahkemesinin hükmüne göre toptan ödenebilir. Verilmiş olan manevi tazminatın kaldırılmsına veya indirilmesine karar verilemez . Yine aynı şekilde manevi tazminat irat şeklinde, taksitle, anlaşma yoksa yabancı para şeklinde ödenemez.
C. İndirim Sebebi
Manevi tazminat miktarı belirlenirken eşlerin kusurluluk oranı indirim sebebi olarak dikkate alınmalıdır .
D. Faiz
Boşanma davasında manevi tazminat için istenilen faiz hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmelidir. Eğer tazminat isteminde faiz talebi yoksa faize hükmedilemez. Yani faize hükmedilebilmesi için faiz isteminde bulunulmalıdır. Boşanma davasında manevi tazminat istemi, karar verilincey kadar her safhada istenebilir. Manevi tazminat istemine ilişkin bu uygulama onun eki olan faiz istemi içinde geçerlidir.
IV. MANEVİ TAZMİNATTA USUL
Bu bölümde manevi tazminata yönelik usul hükümleri konusunda bilgi vereceğiz.
– Görevli mahkeme,
– Yetkili mahkeme,

Bu saydığımız kapsamdaki usul işlemlerini şimdi ayrıntılıca inceleyeceğiz.
A. Görevli Mahkeme
Eğer manevi tazminat boşanma davasıyla beraber istenmiş ise bu durumda görevli mahkeme boşanmaya karar verecek olan aile mahkemesidir. Manevi tazminat boşanma davasında istenmemiş ise bu durumda; boşanma davasından ayrı bir davada istenen manevi tazminat usul hukukunda belirlenen miktara göre hangi mahkeme görevli ise o mahkemede istenir.
B. Yetkili Mahkeme
Yargıtaya göre boşanmadan sonra açılacak manevi tazminat davasında yetkili mahkemeyi belirlemekteki tercih hakkı davacıya aittir . yani burada bir kesin yetki söz konusu değildir. Terditli yetki söz konusudur. Örneğin davacı kendi yerleşim yerinde bu davayı açabilir.
V. SONUÇ
Kanunumuz boşanmada taraflara sadece maddi tazminat değil manevi tazminat isteminde bulunabilme hakkı vermiştir. Bu manevi tazminatı eğer istem varsa ağır kusurlu eş diğer eşe ödemek zorundadır . Verilecek manevi tazminat bir zenginleşme aracı olarak değil kişilik değerleri ya da bu değerlerden bir tanesi zedelenmiş tarafın bir nebze olsun bu zararını tazmin edebilmek amacını güder.

Boşanma Davalarında Maddi Tazminat

Boşanacak veya boşanmış eşlerin, diğerinden maddi tazminat isteyebilmesi belirli koşulların gerçekleşmesine bağlı tutulmuştur. Bu koşulların bir kısmı maddi, bir kısmı biçimseldir.

Maddi Tazminata Hükmedilebilmesinin koşulları:

*Öncelikle ortada bir boşanma kararının olması, yani tarafların boşanmasına karar verilmiş olması,

*Talep olmadan hâkim tazminata hükmedemeyeceğinden bu tazminatın talep edilmiş olması,

*Söz konusu talebin kısmî olarak yani fazlası saklı kalmak kaydıyla değil hesaplamaya dayalı zararının tamamının istenmiş olması,

*Boşanma kararının verilmesine dayanak teşkil eden nedenler bakımından maddi tazminat talep edenin, karşı tarafa kıyasla daha az kusurlu olması,

*Davacı tarafın boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmiş olması,

*Kusursuz veya daha az kusurlu eşin, mevcut veya ileride ortaya çıkması beklenen menfaatlerinin zedelenmesi ile boşanma arasında nedensellik bağı olması gerekir.

Tazminat isteyenin daha az kusurlu olması:

Bilindiği üzere 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin 143/1 hükmünde ‘kabahatsiz karı veya kocanın’ deyimi kullanılmıştı. Ancak gerek öğretide gerekse Yargıtay uygulamasında bu deyimin mutlak kusursuzluk olarak anlaşılmaması gerektiği konusunda görüş birliği vardı. Aksi halde metindeki tabire göre uygulanmaya çalışıldığında tazminata hükmedilmesi neredeyse gayrikabil hale gelir zira yaşamın olağan seyrine göre bir tarafın tam manasıyla kusursuz olması zor bir ihtimaldir.

Tazminat konusunda kusur belirlemede Yargıtay’ın ölçüsü; Tazminat isteyenin herhangi bir kusurundan ziyade boşanmaya yeterli bir kusurun bulunmamasıdır. Bu meyanda kusur, boşanmayı sağlayacak nispette ‘ağır kusur’ yerine ‘hafif kusur’ niteliğinde olmalıdır

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun Md. 174 f-1 hükmü uyarınca mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir tazminat isteyebilir.

Buna göre,  kusurlu taraftan uygun bir tazminat isteyen mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenmiş olan eş, kusursuz ise maddi tazminat verilmelidir. Buna karşılık eşit kusur söz konusu ise maddi tazminat istemi reddedilmelidir. TMK md. 174/1’e göre tazminat isteyen eşin boşanmada kusursuz veya daha az kusurlu olması zorunludur. Eşlerin birbirlerine karşılıklı hakaret etmeleri dışında boşanma sebebi oluşturan bir eylemleri kanıtlanmamışsa eşit kusurlu sayılırlar ve maddi tazminat verilemez.

Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen eş, ağır kusurlu ise tazminat istemi reddolunur.

Kusurlu taraftan uygun bir tazminat isteyen, mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen eş, tam kusurlu ise maddi tazminat istemi reddedilmelidir.

Tazminat istenenin kusurlu olması:

Boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen eşin karşı taraftan maddi tazminat talep edebilmesi, tazminat istenenin kusurlu olmasına bağlıdır.

Yargıtay, hiçbir sebep yokken boşanma davası açmayı da kusurlu bir davranış olarak görmektedir.(Y2HD 9.5.1997, 3869-5065)

Maddi Tazminatı Telep Edilme Zamanı:

Maddi tazminat, boşanma davasıyla birlikte veya boşanma davası sonuçlandıktan sonra talep edilebilir. Maddi tazminatın boşanma davası ile birlikte talep edilmemesi halinde, maddi tazminatla ilgili dava, boşanma kararının kesinleşme gününden itibaren 1 yıl içinde açılmalıdır.

Maddi tazminatın belirlenmesinde göz önüne alınacak hususlar,

*Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir tazminat talebinde bulunabilir.

*Maddi tazminata esas alınabilecek ve boşanma yüzünden haleldar olduğu ileri sürülen menfaatler, toplumun genel yapısı, ülke ve yaşam gerçekleri göz önüne alınmak suretiyle ve her halde evlilik birliğinin sürdüğü dönemde normal koşullar altında bir eşin, diğer eşten yapmasını bekleyebileceği ölçüde makul ve ciddi istekler, mevcut veya beklenen menfaatler sayılır.

*Boşanmakla, diğer eşin sağladığı olanaklardan yoksun kalınacağından tarafların ekonomik ve sosyal durumuna uygun yoksun kalınan destekle uyumlu bir maddi tazminat takdiri gerekmektedir.

Uygun maddi tazminat, tarafların ekonomik, sosyal ve kültürel durumuna göre uyumlu olan mevcut ve beklenen menfaattir.

*Beklenen çıkarların karşılığı olan tazminat miktarı, boşanma olmasaydı kusursuz olan eşin evlilik birliği içinde sağlayacağı yararlar kadar olmalıdır.

*Maddi tazminata hükmedilirken belirlenmesi gereken; var olan ve beklenen yararların ne olduğu kanunda belirtilmemiş olup bu husus, hâkimin takdirine bırakılmıştır.

 Maddi tazminatın ödenme şekli;

*Maddi tazminat toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenebilir.

*İrat biçiminde ödenen maddi tazminat, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümüyle ortadan kalkar.

Alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde de ödeme mahkeme kararıyla kaldırılır.

*Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılmasına veya azaltılmasına karar verilebilir.

*Hâkim istem halinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.

Maddi tazminatın istenmesinde zaman aşımı:

Evliliğin boşanma nedeniyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle ortadan kalkar. Bu süre hak düşürücü bir süre niteliği taşımadığından, süresinden sonra açılan maddi tazminat davasında karşı tarafın vaktinde zamanaşımı itirazında bulunmaması halinde hâkim, konuyu re’sen dikkate alamayacaktır.

Görevli ve Yetkili Mahkeme:

Maddi ve manevi tazminat davalarında görevli mahkeme; Aile mahkemeleridir. Aile mahkemesinin bulunmadığı yerlerde bu yetki ile yetkili kılınmış Asliye Hukuk Mahkemeleri de yetkilidir.

Maddi ve manevi tazminat davalarında yetkili mahkeme; eşlerden birinin yerleşim yeri mahkemesi veya boşanma davasına bakan mahkemedir.

Maddi Tazminat Taleplerinde Faiz:

Boşanma davalarında maddi ve manevi tazminat ancak, boşanma ile ilgili hükmün kesinleşmesiyle gündeme gelir Maddi veya manevi tazminat ancak boşanma kararının kesinleşmesiyle belirgin ve muaccel bir alacak haline gelir. Bu sebeple faiz uygulaması da dava tarihinden itibaren değil, boşanma kararının kesinleşmesine müteakip iktisap edilir.

BOŞANMA SEBEPLERİ

Evlilik birliğinin kurulması ile birlikte evlilik hukuken korunma altına alınmakta ve eşlerin karşılıklı olarak yükümlülükleri doğmaktadır. Bu yükümlülükleri yerine getirmeyen eş hukuken kusurlu eş olarak adlandırılır ve bu durum diğer eşe boşanma davası açma hakkı verir.
Türk Medeni Kanununun özel olarak saydığı zina, hayata kast ve pek fena veya onur kırıcı davranış, akıl hastalığı, terk gibi özel haller yanında evlilik birliğinin sarsılması gibi genel sebeplere yer verilmiştir. Özel sebeplere ilişkin boşanma sebepleri şunlardır;


Zina:


Türk Medeni Kanunu’na göre kanunun doğrudan kusur saydığı fiillerin başında zina fiili gelmektedir. Zina sözlük anlamı olarak “aralarında evlilik birliği olmayan kişiler arasında cinsel ilişki” olarak tanımlanmaktadır. Ancak medeni kanunda zikredilen zina kavramı sadece cinsel ilişki olmayıp evli bir kişinin evlilik birliğinden kaynaklanan “sadakat” yükümlülüğüne aykırı bir şekilde diğer bir kimse ile duygusal ve fiziksel yakınlaşması olarak değerlendirilmelidir. Buradaki sadakat yükümlülüğü tabii ki toplumdan topluma göre değişiklik göstermekte olup, bizim toplumumuzda kabul gören sadakat kavramı ile ölçülmelidir. Zina yapan eş kusurlu eş olarak kabul edilir. Bu durum diğer eşin dava açma hakkı verir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken konu kanuna göre affeden eşin zina sebebine dayanarak dava açma hakkının bulunmamasıdır. Zina eyleminin üzerinden 6 ay ve her halde 5 yıl geçmekle zina sebebiyle dava açma hakkı ortadan kalkar.
Hayata kast, pek fena(kötü) veya onur kırıcı davranış:


Kanunun doğrudan kusur saydığı diğer bir kavram ise hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranıştır. Eşlerden her biri kendisinin hayatına kast edilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle bu fiil ve davranışlarda bulunan ve kanunen kusurlu sayılan eşe karşı boşanma davası açabilir. Kusurlu eş tarafından diğer eşe karşı hayatını ortadan kaldırmaya yönelik fiilin bir kere yapılmış olması yeterli olurken, pek kötü davranılmasında bu davranışların belirli bir süre devam etmesi ve davranışların kanunun aradığı anlamda fena muamele özelliklerinde bulunması gerekmektedir. Aksi takdirde pek kötü davranılması sebebi değil şiddetli geçimsizlik sebebiyle boşanma söz konusu olmaktadır. Onur kırıcı davranış ise somut olayın özelliğine, şahısların sosyal statüsüne ve buna bağlı sübjektif diğer kriterlere göre değişiklik göstermektedir. Genel olarak onur kırıcı davranışın bu davranışa maruz kalan eşi manevi olarak ağır derecede etkilemesi ve manevi dünyasında buhran oluşturması gerekmektedir. Bu tür soyut kavramların ispatlanmasında eşlerin sosyal statüsü, yaşadıkları çevre, toplumca kabul görmüş somut olgu ve davranışların göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Yine zina sebebiyle boşanma davası açma hakkı gibi bu konuda da davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşmektedir.

Terk:
Kanunun özel kusur sebeplerinden saydığı diğer bir durum ise terktir. Şöyle ki; Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ise ve istem üzerine hakim tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş terke dayanarak boşanma talep edebilir.
Terk sebebiyle boşanma davası açılabilmesi için, terk fiilini gerçekleştiren eşin, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçmak amaç ve saikiyle hareket ederek ortak konutu terk etmesi ve terk durumunun 6 ay sürmesi ve dava açma zamanında da devam etmesi yasa gereğidir. Dava esnasında da talep üzerine hakim terk eden eşi, 2 ay içinde ortak konuta dönmesi ve evlilik birliğinin devam etmesi amacıyla gerekenin yapılması aksi halde boşanmanın gerçekleşeceği hususlarında ihtar eder. Bu ihtarın da sonuçsuz kalması durumunda başkaca bir durum yok ise terk sebebiyle boşanma hükmü verilir.

Bu konuda önemli olan husus şudur ki, eşlerden biri diğerini ortak konutu terk etmeye zorlamış ise veya haklı bir sebebi olmaksızın ortak konuta dönmesini engellemiş ise bu fiil ve davranışlarda bulunan eş de ortak konutu terk etmiş sayılır. Bu fiil ve davranışlarda bulunan eş de Medeni Kanunumuza göre kusurlu eş olarak öngörülmüş ve bu eşe ilişkin olarak da terk sebebiyle boşanma davası açılabilmesi öngörülmüştür.
Akıl Hastalığı:
Kanundan kaynaklanan boşanma sebeplerinden biri de akıl hastalığıdır. Akıl hastalığı birçok şekilde oluşabileceği gibi akıl hastalığının boşanma sebebi sayılabilmesinin şartlarından biri akıl hastalığının diğer eş için ortak hayatın çekilemez hale gelmesi ve hastalığın geçmesine olanak bulunmadığına dair resmi sağlık kurulu raporunun bulunmasıdır. Bu şartların birlikte oluşması halinde, akıl hastalığına yakalanan eşe karşı diğer eş akıl hastalığı sebebine dayanarak boşanma davası açabilir. Ancak geçmesi muhtemel olan akıl hastalığına ilişkin olarak bu sebebi bir bahane olarak ileriye süren eş, bu sebebe dayanarak boşanma davası açamaz.
Evlilik Birliğinin Sarsılması:
Şu ana kadar saydığımız sebepler özel boşanma hallerini ifade etmekte olup özel boşanma hallerine girmeyen boşanmaya sebebiyet verecek diğer olay ve olguların tümü genel sebepler olarak niteleyebileceğimiz evlilik birliğinin sarsılması kurumudur.
Evlilik birliği, eşlerin ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Temelinden sarsılmış olma durumu çok çeşitli hallerde ortaya çıkabileceği gibi yukarıda saydığımız özel boşanma sebeplerine girmemekle birlikte onlara benzer durumları ifade edebilir.
Belirttiğimiz gibi, evlilik birliğinin sarsılmasının çok çeşitli sebepleri olabilir. Bu durum eşlerin sosyal, ekonomik, yaşadıkları çevre veya buna benzer sebeplere bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Belirli bir çift için aynı sebepten dolayı evlilik birliğinin sarsılmış olacağı kanaatine varılabilirken diğer bir çift için aynı sebebe bağlı olarak evlilik birliğinin sarsılmış olacağı sonucuna varılmayabilir. Her eşin kendi durum ve somut olayına uygun olarak bu konuyu tartması ve bir avukattan yardım alması uygun olacaktır.
Evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle dava açmak isteyen eşin, kusurunun daha ağır olması halinde (örneğin bir eş diğerine hakaret etmiştir ancak diğer eş ona fiziksel şiddet uygulamıştır) kendisine karşı dava açılan eşin bu davaya itiraz hakkı mevcuttur. Ancak bu itiraz hakkının kullanılması konusunda önemli olan durum şudur; kullanılan bu hak, hakkın kötüye kullanımı durumu yaratıyor ise veyahut evlilik birliğinin devamında davalı eş ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmadığı açıkça görülüyor ise bu durumda boşanmaya karar verilmesi doğru ve kanuna uygun olacaktır.
Evlilik birliğinin temelinden sarsılması kurumunda, evlilik birliğinin sarsılmasına yol açan davranış ve fiillerde bulunan eşin kusurlu olduğu kabul edilir. Ancak eşlerden birinin kusuru bulunsa dahi yeni Türk Medeni kanunu diğer eşin daha kusurlu bulunması halinde yine kusurlu eşe dava hakkı vermektedir. Kısaca somut olay ve olgulara göre çeşitlilik gösteren bu kurum evlilik birliğinden eşler, çocuklar ve toplum için beklenen bir faydanın kalmaması halinde ve müşterek hayatın devamının eşlerden beklenemeyecek bir hale gelmiş olması hallerinde evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olduğu kabul edilmektedir.

Unutulmamalıdır ki, evlilik birliği sadece çocuklar ve eşler açısından değil toplum açısından da çok önemli bir yere sahiptir. Aile, toplumun temelini oluşturmaktadır. Sağlıklı ve mutlu kurulmuş evlilik birliğinin toplumu güçlendireceği ve daha huzurlu bir toplum yaratacağı unutulmamalıdır. Ancak bozuk ve mutsuz aile yapısının da öncelikle müşterek çocuklar daha sonra toplum için kötü sonuçları olacağı gözden kaçırılmadan bir dengenin kurulması hukukun temel işlev ve görevidir. Herkese mutlu ve huzurlu bir aile hayatı dileğiyle

0 votes, average: 0,00 out of 50 votes, average: 0,00 out of 50 votes, average: 0,00 out of 50 votes, average: 0,00 out of 50 votes, average: 0,00 out of 5 (0 Kişi Oy Verdi, Ortalama: 0,00 out of 5, Verdiğiniz oy için teşekkürler.)

ANLAŞMALI BOŞANMA

Boşanma veya ayrılık davalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir. (4721 S. K. m. 168)  

Yerleşim yeri, bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yerdir. Bir kimsenin aynı zamanda birden çok yerleşim yeri olamaz. Bu kural ticari ve sınai kuruluşlar hakkında uygulanmaz. (4721 S. K. m. 19)

Görevli mahkeme, aile mahkemesidir. (4787 S. K. m. 4)

Boşanmada yargılama, aşağıdaki kurallar saklı kalmak üzere Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa tabidir: (4721 S. K. m. 184)

1-) Hakim, boşanma veya ayrılık davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamaz.

2-) Hakim, bu olgular hakkında gerek resen, gerek istem üzerine taraflara yemin öneremez.

3-) Tarafların bu konudaki her türlü ikrarları hakimi bağlamaz.

4-) Hakim, kanıtları serbestçe takdir eder.

5-) Boşanma veya ayrılığın fer’i sonuçlarına ilişkin anlaşmalar, hakim tarafından onaylanmadıkça geçerli olmaz.

6-) Hakim, taraflardan birinin istemi üzerine duruşmanın gizli yapılmasına karar verebilir.

Boşanma halinde kadın, evlenme ile kazandığı kişisel durumunu korur; ancak, evlenmeden önceki soyadını yeniden alır. Eğer kadın evlenmeden önce dul idiyse hakimden bekarlık soyadını taşımasına izin verilmesini isteyebilir. Kadının, boşandığı kocasının soyadını kullanmakta menfaati bulunduğu ve bunun kocaya bir zarar vermeyeceği ispatlanırsa, istemi üzerine hakim, kocasının soyadını taşımasına izin verir. Koca, koşulların değişmesi halinde bu iznin kaldırılmasını isteyebilir. (4721 S. K. m. 173)

Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. (4721 S. K. m. 166)

Boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. (4721 S. K. m. 166)

Hakim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde boşanmaya hükmolunur. Bu halde tarafların ikrarlarının hakimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz. (4721 S. K. m. 166)

Taraflar hazır bulunup, bizzat anlaştıklarını açıklamaz veya hakim tarafların anlaşmalarını uygun bulmaz ise, taraflardan delilleri sorulup, toplanması sonucunda evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olup olmadığının takdiri gerekir. (2. HD. 2008/1912 E. 2009/4076 K.)

Taraflar tek bir konuda anlaşamamış olsalar dahi delil toplanmadan karar verilemez. Bu gibi haller de tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde deliller toplanıp değerlendirme yapılmalıdır. (2. HD. 2004/10763 E. 2004/12274 K.)

İSTİNAF AŞAMASINDA ETKİN PİŞMANLIK NEDENİ İLE BOZMA HAGB KONYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ

Konya 2. Ceza Dairesi
Esas Yıl/No: 2019/1644
Karar Yıl/No: 2020/159
Karar tarihi: 03.02.2020

GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:

1-İDDİA

Aksaray Cumhuriyet Başsavcılığının 07/11/2018 tarih ve 2018/14775 soruşturma, 2018/4312 Esas sayılı iddianamesiyle sanık …………..Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçundan 5237 Sayılı TCK.nun 314/2, 221/4-5, 53/1, 58/9, 63, 3713 sayılı Yasanın 5/1. maddeleri gereğince cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmıştır.

2-İLK DERECE MAHKEMESİ HÜKMÜ:

Aksaray 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 23/09/2019 tarih ve 2018/342-2019/303 E-K sayılı kararı ile, sanığın Silahlı Terör Örgütüne Üye Olmak suçundan TCK.nın 314/2, 3713 sayılı TMK.nın 5/1, TCK.nın 221/4, 62, 53/1, 58/9, 63 ve 221/5 maddeleri gereğince neticeten 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

3-İSTİNAF İNCELEME AŞAMASI:

Sanık müdafii, yasal süresinde yaptığı istinaf başvurusunda özetle; müvvekkilinin atılı suçtan beraatına karar verilmesini, aksi kanaatin hasıl olması halinde müvekkil hakkında uygulanan etkin pişmanlık indiriminin en üst hadden uygulanarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmasını talep etmiştir.

4-SAVUNMA:

Sanık ……………….. ilk derece mahkemesinde alınan savunmasında; “Daha önce soruşturma aşamasında etkin pişmanlık hükümleri çerçevesinde beyanlarda bulunmuştum, içeriğini aynen tekrar ediyorum, 0 538 736 74 73 numaralı hattı 2016 yılına kadar yani okul kapanana kadar kullanmıştım, okul kapandıktan sonra yukarıda beyan ettiğim telefonumu kullanmaya başladım, 74 73 numaralı hattan ankesörlü hattan arandığım doğrudur, kimin aradığını sonradan ………. olarak öğrenmiştim, ankesörlü hatlara cevap vermediğim için bir kez de beni cepten aradılar arayan …….. isimli şahısmış bunu sonradan teşhis ettim, kendisi bana neden görüşmelere gelmediğimi gelmek zorunda olduğumu yoksa okuldan atılabileceğimi söylemişti, en son 2015 yılında ……….. ile görüşmüştüm, ondan sonra da bir daha görüşmemiz olmadı, daha önce Aksaray’da bu yapıya ait eve haftasonu ders çalışmak için gidiyordum, bu evde bize örgüt elebaşının kitaplarını okumamızı ve kasetlerini izlemememizi istiyorlardı, benden burs bağış para talepleri de olmadı, ben sadece ders çalışmak için gitmiştim, soruşturma aşamasında beyanlarda bulunduğum hususların tamamı doğrudur, pişmanlığımı da dile getirip bildiklerimi de anlattım, benim herhangi bir kod adım da yoktu, …………. benim sınıf arkadaşımdır, beyanları da doğrudur, aramızda da herhangi bir husumet yoktur” şeklinde beyanda bulunmuştur.

5-DELİLLER;

-Sanığın aşamalarda alınan savunmaları,

-Ankesörlü aramalara ilişkin inceleme tespit tutanağı ,

-Yakalama, arama ve el koyma tutanakları,

  • fotoğraf teşhis tutanakları, dijital imaj raporları ,

TANIK ANLATIMLARI

Tanık ……… ilk derece mahkemesindeki beyanında: “Sanığı tanıyorum, kendisi liseden arkadaşımdır, etkin pişmanlık hükümleri çerçevesinde beyanlarda bulundum,o beyanlarım doğrudur, sanıkla aramda herhangi bir husumet yoktu, beyanımda adı geçen şahıs huzurda bulunan sanıktır, sanık ile beraber Aksaray’dayken bu yapıya ait evlere haftasonlarına gidiyorduk, daha sonrasında ben Jandarma Astsubay MYO’nu, sanık da Hava Astsubay MYO’nu kazanmıştı, benim ve sanığın herhangi bir kod adımız yoktu” şeklinde anlatımda bulunmuştur.

Tanık ………. ilk derece mahkemesindeki beyanında: “Ben şahsı tanımıyorum, sanıkla da ilgili herhangi bir bilgim de yoktur, kendisine herhangi bir şekilde mülakatlara giderken neler yapması konusunda bir şey söylemedim, sanık ile ilgili söyleyebileceğim bir şey yoktur, ben mahkemenizin 2017/220 Esas sayılı dava dosyasında yargılandım ve davam sonuçlandı” şeklinde anlatımda bulunmuştur.

6-DAİREMİZİN DEĞERLENDİRMESİ VE KABULÜ;

Ayrıntıları Yargıtay 16. Ceza Dairesinin dairemizce de benimsenen, istikrar kazanmış yargısal kararlarında açıklandığı üzere;

Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ, canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup, üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de, örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.

Silahlı örgüte üyelik suçunun oluşabilmesi için örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması aranmaktadır. Ancak niteliği, işleniş biçimi, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı ve menfaatlerine katkısı itibariyle süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk özelliği olmasa da ancak örgüt üyeleri tarafından işlenebilen suçların faillerinin de örgüt üyesi olduğunun kabulü gerekir. Örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemler örgüt üyeliği için yeterli değildir.

Örgüt üyesinin, örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, onun bir parçası olmayı istemesi, katılma iradesinin devamlılık arz etmesi gerekir. Örgüte üye olan kimse, bir örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kastı ve iradesiyle hareket etmelidir. Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olmak suçu için de saikin “suç işlemek amacı” olması aranır. (Toroslu özel kısım syf.263-266, Alacakaptan Cürüm İşlemek İçin Örgüt syf.28, Özgenç Genel Hükümler syf.280)

Suç örgütünün tanımlanıp yaptırıma bağlandığı 5237 sayılı TCK’nın 220. maddesinin 7. fıkrasında yardım fiiline yer verilmiştir. Yardım fiilini işleyen failin örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmaması, yardımda bulunduğu örgütün TCK’nın 314. maddesi kapsamında silahlı terör örgütü olduğunu bilmesi, yardımın örgütün amacına hizmet eder nitelikte bulunması yardım ettiği kişinin örgüt yöneticisi ya da üyesi olması gereklidir. Yardımdan fiilen yararlanmak zorunlu değildir. Örgütün istifadesine sunulmuş olması ve üzerinde tasarruf imkanının bulunması suçun tamamlanması için yeterlidir. Yardım fiilleri örgüte silah sağlama ve terörün finansmanı dışında tahdidi olarak sayılmamıştır. Her ne surette olursa olsun örgütün hareketlerini kolaylaştıran ve yaşantısını sürdürmeye yönelik eylemler yardım kapsamında görülebilir. Yardım teşkil eden hareketin başlı başına suç teşkil etmesi gerekmez. Yardım bir kez olabileceği gibi birden çok şekilde de gerçekleşebilir. Ancak yardım teşkil eden faaliyetlerde devamlılık, çeşitlilik veya yoğunluk var ise örgüt üyesi olarak da kabul edilebilecektir.

FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü :

Kendisini kısaca “Hizmet hareketi” olarak tanımlayan FETÖ/PDY; paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı haline getiren, siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma düşüncesine sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden, bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyen, güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı ilke edinen, gizlilikten görünmez bir duvar inşa edip bu duvarın arkasına saklanan, böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da bu düşman üzerinden mensuplarını motive eden, “Altın Nesil” adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle devlete tabandan tavana sızan, bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden, böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp, ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan kendine özgü bir terör örgütüdür.

FETÖ/PDY küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzerine kurulan bir maşa olarak, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türkiye Devletini ve varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkmak ve daha sonra ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş bir terör örgütüdür. Bu durum Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/09/2017 tarih ve 2017/956-370 E-K sayılı kararı ile onanan Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 24/04/2017 tarih ve 2015/3-2017/3 E-K sayılı kararında da dile getirilmiştir. Bu örgüt, kuruluşundan 15 Temmuz 2016 sürecine kadar, örgüt lideri Fethullah Gülen tarafından belirlenen ideolojisi doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirmek üzere eylem ve fikir birliği içinde hareket etmiştir.

Örgütün kurucusu, yöneticileri ve üyeleri arasında sıkı bir hiyerarşik bağın mevcut olduğu, gizliliğe riayet ettiği, görünür yüzüyle gerçek yüzü arasındaki farkı gizlediği, amaca ulaşabilmek için yeterli eleman, araç ve gerece sahip olduğu, amacının Anayasada öngörülen meşru yöntemlerle iktidara gelmek olmayıp örgütün yarattığı kaos ortamı sonucu ayrıca devletin yanında oluşturduğu Paralel Devlet Yapılanmasıyla demokratik olmayan yöntemlerle cebir şiddet kullanmak suretiyle parlamento, hükumet ve diğer Anayasal kurumları fesih edip iktidara gelmek olduğu, bu amacı gerçekleştirmek için polis ve jandarma teşkilatı, MİT ve Genel Kurmay Başkanlığı gibi kuvvet kullanma yetkisine haiz kurumlardaki üyeleri vasıtasıyla meşru organlara ve halka karşı silah kullanmak suretiyle amaç suça elverişli öldürme, yaralama gibi çok sayıda vahim eylem gerçekleştirdiğinin, anılan örgüt mensupları hakkında 15 Temmuz darbe girişiminden ya da örgüte mensubiyetlerinden dolayı açılıp bir kısmı derdest olan ya da mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları ve gizli-açık tanık anlatımları, örgüt lider ve yöneticilerinin açık kaynaklardaki yazılı ve sözlü açıklamaları, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün örgüt hakkındaki raporu gibi olgu ve tespitler dikkate alındığında, 3713 sayılı Kanunun 1. maddesinde tanımlanan, amaca ulaşmak için silah başta olmak üzere her türlü cebir ve şiddeti araç olarak kullanan, 5237 sayılı TCK’nın 314/1-2 maddesi kapsamında silahlı bir terör örgütü olduğu anlaşılmıştır.

Ardışık Arama :

FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün tüm askeri birliklerde “birim yapılanması” adıyla ülke genelinde olduğu gibi mahrem yapılanma anlamında bir yapılanmaya gittiği, bu yapılanma kapsamında her askeri birlik için sözde müdürlükler oluşturulduğu, bu hiyerarşik yapıda müdür, müdür yardımcısı, öğretmen veya asistan olarak isimlendirilen mahrem yapı imamı/sivil imamların askeri personel/öğrencilere yönelik örgütsel faaliyet yürüttükleri, yürütülen faaliyetler kapsamında örgüte mensup askeri personel/öğrencilerle mahrem yapı imamı/sivil imamların dini görünümlü sohbet toplantıları yaptıkları, bu toplantılarda örgüte eleman temin etme, mahrem yapı imamlarının ilgilendikleri askeri personel/öğrenciler vasıtasıyla ilgili askeri birlik hakkında bilgi toplama, çalışan askeri personelden himmet, kurban parası, gazete/dergi aboneliği ve promosyon parası vb. isimler adı altında para toplamak suretiyle örgüte gelir temin etme gibi örgütsel faaliyetlerin yürütüldüğü, ayrıca mahrem yapı imamların/sivil imamların örgüt üyesi askeri personel ile henüz muvazzaf olmadan askeri öğrenci oldukları zaman görüşmeye başladıkları, mezun olduklarında ise tayin oldukları ilde bulunan mahrem yapı sorumlusunun öğrencinin mezun olduğu askeri okulun bulunduğu il merkezine giderek, mezun olan bu askeri öğrencilerle yüz yüze görüştükleri, ardından mezun olan askeri personel ile atandıkları illerde tekrar buluşarak bulundukları illerde örgütsel faaliyet yürüten mahrem yapı sorumluları/sivil imamlar ile askeri personelin tanıştırıldığı ve örgütsel faaliyetlere atandıkları illerde devam ettikleri, örgütsel faaliyetlerin deşifre olmaması adına ise yine örgütün kendi hiyerarşisinde belirlediği “tedbir” olarak adlandırılan gizlilik kurallarının uygulandığı, bu kurallar çerçevesinde örgüt üyesi olan askeri personel/öğrencilerle örgütsel faaliyetler kapsamında ilişki/irtibatlı olan ve sivil imam olarak tabir edilen şahısların ankesörlü/kontörlü telefon hatları üzerinden askeri personel/öğrencilerle irtibat kurdukları, irtibat sonrası sivil imamların kendi ikametlerinde ya da askeri personel/öğrencilerin kaldıkları evlerde veyahut herhangi bir örgüt evinde buluşma gerçekleştirerek üç/dört kişilik gruplardan oluşan askeri personel/öğrencinin katılımı ile örgütsel toplantılar yaptıklarının anlaşıldığı, bu bilgiler doğrultusunda sürdürülen çalışmalarda FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün mahrem yapı/birim yapılanması olarak adlandırdığı bu gizli yapı içerisinde faaliyet yürüten sivil imamların örgütsel faaliyetler kapsamında kullandıkları ve askeri personel/öğrencilerle irtibat kurdukları değerlendirilen sabit ankesörlü/kontörlü telefon hatları ile yapılan ve ardışık arama olarak tabir edilen aramalar gerçekleştirdikleri anlaşılmıştır.

Bu açıklamalar ve ilkeler ışığında sanığın hukuki durumu değerlendirildiğinde;

Sanığın ikrarı, tanıkların anlatımı ve düm dosya kapsamına göre, Hava Astsubay Meslek Yüksek Okulu’nda öğrenim görmeye başlamadan önceki dönemde örgüte ait evlerde askeri sınavlara hazırlanan sanığın, ev abisinin ……… kod adlı ………olduğu, …….. kod adlı …….. tarafından düzenlenen sohbet adı verilen örgütsel toplantılara dinleyici olarak iştirak ettiği, kendisine örgüt elebaşı Fetullah Gülen’e ait videolar izlettirildiği, kendisiyle birlikte örgüte ait evlere……… Kod ……..,……….., ………….., ……………, ……………… ve ………… isimli kişilerin de geldiği, ……. kod adlı ……… sanığa “burada kalırsanız sizi askeri okullara girdireceğiz, polis olmanızı sağlayacağız” şeklinde beyanlarda bulunduğu, askeri okul mülakatlarına girerken ……… kod adlı ………. tarafından nasıl giyinmesi gerektiğinin açıklandığı, okulu kazandıktan sonra yine…………. ile görüştüğü, okul bittikten sonra hizmet edeceğinin ve irtibatı koparmamasının kendisine söylendiği, tanık …………….’nin sanığın teklifi neticesinde örgüte ait evlere gittiğini ve birlikte bu evlerde kaldıklarını beyan ettiği, sanığın askeri okul sınavlarını kazandıktan sonra da örgütle olan bağını devam ettirdiği, 2014-2015 yıllarında askeri okulda öğrenciyken …… Kod …………. ile görüştüğü, gerek inceleme tespit tutanağı gerekse de sanığın ikrar mahiyetli savunmasına göre ankesörlü telefonlardan çeşitli tarihlerde arandığı, buna ilişkin 20.07.2018 tarihli inceleme ve tespit tutanağına göre sanığın 05.08.2014-07.08.2014 tarihleri arasında ankesörlü hatlardan arandığı, söz konusu aramaların örgütsel amaçlı yapılan aramalar olduğu, gerçekleştirilen aramaların deşifre olmamak için tedbir amaçlı örgüt içerisinde kullanılan bir yöntem olduğu, ankesörlü telefondan arandıktan sonra akabinde sanığın birlikte toplantılara katıldığı diğer kişilerin aranmış olmasının bunun bir diğer göstergesi olduğu, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatlı ve iltisaklı olup bu örgüte üye olduğu, örgüt üyeleri ile organik bağ içerisinde bulunduğu, örgüt hiyerarşisi içerisinde yer aldığı, sanığın eylemlerinin FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün kuruluş amaçlarını, faaliyet ve eylemlerini benimsediğini gösterir şekilde yoğunluk, süreklilik ve çeşitlilik arz ettiği, bu haliyle sanığın silahlı terör örgütü üyesi olmak suçunu işlediği Dairemizce kabul edilmiştir.

Sanık etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istediğini belirtmiştir. Sanık hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının veya etkin pişmanlık indiriminin hangi oranda yapılacağının belirlenmesinden önce etkin pişmanlık müessesesinin kısaca değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.

ETKİN PİŞMANLIK :

Türk Ceza Kanunu.nun 221. maddesinde “Etkin pişmanlık” düzenlenmiştir. Bu hükümle, gerek suç işlemek amacıyla örgüt kurma (TCK m.220) ve gerekse silahlı örgüt (TCK m.314) suçlarını işleyip de etkin pişmanlık gösteren faillerin örgüt suçlarından, yani amaç suç işlenmeksizin veya işlenen amaç suçlar dışında kalan suç örgütü ile ilgili suçlardan dolayı affedilmeleri veya cezalarında önemli bir indirime gidilmesi mümkün kılınmıştır.

5237 sayılı TCK.nun 221/1. maddesine göre; suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu nedeniyle ceza soruşturmasına başlanmadan ve örgütün amacı doğrultusunda suç işlenmeden önce, kurduğu veya yönettiği örgütü dağıtan veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlayan kurucu veya yöneticiler hakkında cezaya hükmedilmeyecektir.

5237 sayılı TCK.nun 221/1. maddesine göre suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu nedeniyle soruşturmaya henüz başlanmamış ve örgütün amacı doğrultusunda da suç işlenmemiş olmalıdır. Ancak bu şartların varlığı halinde, örgütü dağıtan veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlayan örgüt kurucu veya yöneticileri hakkında örgüt suçundan dolayı cezaya hükmedilemez. Örgütünü dağıtmayan veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlayamayan örgüt kurucusu veya yöneticisi, etkin pişmanlığa bağlı cezasızlık halinden yararlanamaz.

5237 sayılı TCK.nun 221/2 maddesine göre; örgüt üyesinin, suç örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenen bir suça iştirak etmeksizin ve gönüllü olarak örgütten ayrıldığını, yani örgütle üyelik ilişkisini kestiğini ilgili makamlara bildirmesi halinde, örgüt suçundan soruşturma başlatılıp başlatılmadığına bakılmaksızın suç örgütüne üyelik suçundan hakkında ceza hükmedilmeyecektir.

Bu hükme göre; örgüt üyesinin, hiyerarşik yapısına dahil olduğu örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeksizin ve gönüllü olarak örgütten ayrıldığını kolluğa veya Cumhuriyet Başsavcılığına bildirmesi durumunda cezaya hükmedilemeyecektir. Bu etkin pişmanlık durumunda; örgüt üyesi örgüt tarafından işlenen veya teşebbüs edilen herhangi bir suça katılmamalı ve gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara bildirmeli, yakalanmamalıdır. Örgüt üyesi yakalanmayıp da, hakkında soruşturma başlatılsa ve bu arada kendisi ilgili makamlara örgütten ayrıldığını gönüllü olarak bildirse, örgüt üyesi hakkında suç örgütü üyeliğinden cezaya hükmedilmeyecektir. Üye yakalanırsa gönüllü bildirim ortadan kalkar ve yerini yakalanmaya bağlı etkin pişmanlık alır. TCK’nun 221/2. fıkrasında öngörülen etkin pişmanlık halinin tatbiki için, örgüt üyesinin örgütle ilgili faydalı bilgiyi ilgili makama verip vermediğine bakılmaz.

5237 sayılı TCK.nun 221/3 maddesine göre; suç örgütünün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeden yakalanan örgüt üyesi hakkında, pişmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermesi halinde cezaya hükmedilmeyecektir. Suç örgütü üyesi tarafından verilen bilginin, örgütün dağılmasını veya örgüt mensuplarının yakalanmasını sağlaması şart değildir. TCK.nun 221/3.maddesinin uygulanabilmesi için, pişmanlık duyan suç örgütü üyesinin bilgileri samimi olarak adli makamlara aktarması ve bunların da elverişli, somut bilgiler olması yeterlidir.

Bu hükmün tatbiki için; yakalanan örgüt üyesinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen herhangi bir suça katılmaması ve pişmanlık duyup örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermesi şartları aranmaktadır. Hükümde; örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamak değil, sağlamaya elverişli, yani somut ve makul bilgilerin adli makamlara veya adli makamlara bilgi aktaran idari makamlara verilmesi yeterli görülmüştür.

5237 sayılı TCK.nun 221. maddesinin dördüncü fıkrasının düzenlenmesinin gerekçesi; “Kişi, suç işlemek için kurulmuş olan örgütün kurucusu, yöneticisi veya üyesi olmakla birlikte, örgütün ulaştığı yapılanma itibarıyla dağılmasını sağlama imkânından yoksun olabilir. Bu durumda bile, söz konusu sıfatları taşıyan kişilerin belli şartlarda etkin pişmanlıktan yararlanması sağlanabilmelidir. Bu düşüncelerle maddenin dördüncü fıkrası düzenlenmiştir” şeklinde ifade edilmiştir. Bu nedenle de örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmemiş ve yakalanmış olan fail, pişmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi verememiş ancak örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermiş ise 4. fıkra uyarınca cezasından indirim yapılacaktır.

5237 sayılı TCK.nun 221/4 maddesine göre; suç işlemek amacıyla örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan ya da üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişinin gönüllü olarak teslim olup, suç örgütünün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi halinde, bu kişi hakkında örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak ya da örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek suçu nedeniyle cezaya hükmedilmeyecektir. Bu hükmün tatbiki için, gönüllü olarak teslim olan örgüt mensubu tarafından suç örgütünün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen amaç suçlarla ilgili bilgileri adli makamlara aktarması yeterlidir. Örgüt mensubu kendi isteğiyle adli makamlara teslim olmayıp da yakalandıktan sonra bu bilgileri verdiği takdirde, hakkında suç örgütü suçu kapsamında verilecek cezada üçte birden dörtte üçe kadar indirime gidilecektir.

5237 sayılı TCK.nun 221/4. maddesinde iki etkin pişmanlık hali düzenlenmiştir. Birincisine göre; suç işlemek amacıyla örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan veya üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek veya isteyerek yardım eden kişilerden bahsedilerek, yani 5237 sayılı TCK.nun 220. maddesinde sayılan tüm süjelere yer verilerek, gönüllü olarak teslim olma, yani yakalanmama ve ek olarak örgütün yapısı ve bunun yanında faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi verilmesi şartları aranmış, ancak bu şartların varlığı durumunda fail hakkında cezaya hükmedilmeyeceği belirtilmiştir. Cezasızlık öngören etkin pişmanlığın uygulanabilmesi için; 5237 sayılı TCK.nun 220. maddesinde sayılan faillerin gönüllü olarak teslim olmaları, yakalanmamaları ve bunun yanında örgütün yapısı ile varsa faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili yararlı, yani somut ve makul bilgilerin verilmesi şartı aranmıştır.

5237 sayılı TCK.nun 221/4. maddesinin ikinci cümlesinde öngörülen etkin pişmanlığa bağlı azaltılmış ceza ile aynı maddenin ilk cümlesinde öngörülen cezasızlık halinin farkı, failin yakalanıp yakalanmaması ile ilgilidir. Örgüt suçu mütemadi, yani neticesi devam eden bir suç olduğundan fail, CMK m.90’a veya 98.maddesine göre çıkarılan yakalama emrine bağlı olarak yakalanırsa, bu durumda cezasızlık değil, örgüt suçundan verilen cezanın üçte birden dörtte üçe kadar indirilmesi gündeme gelecektir. Cezanın üçte birden dörtte üçe kadar indirilmesinin tayin ve takdiri ise, somut olayın özelliklerine ve 5237 sayılı TCK.nun 61 ve 62. maddelere göre cezayı bireyselleştirecek mahkemeye aittir.

5237 sayılı TCK.nun 221. maddesine göre, hem soruşturma hem de kovuşturma aşamalarında etkin pişmanlık uygulanabilir.

5237 sayılı TCK.nun 221. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkraları arasında fark vardır. Örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine katılmadan yakalanan örgüt üyesi; pişmanlık duyması kaydı ile, örgütün dağılmasına veya mensuplarının yakalanmasına elverişli bilgiler vermesi halinde, bu bilgilerin verilme aşamasının soruşturma veya kovuşturma olduğuna bakılmaksızın hakkında cezaya hükmolunmaz.

Maddenin dördüncü fıkrasında ise 5237 sayılı TCK.nun 220. maddesinde sayılan faillerin gönüllü teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyeti kapsamında işlenen suçlarla ilgili bilgi vermeleri halinde, bu kişiler hakkında örgüt kurma, yönetme veya örgüte üye olma suçu nedeniyle ceza verilmez. Bu cezasızlık hali, soruşturma veya kovuşturma aşamasında ortaya çıkabilir. Kişinin yakalanacağından veya cezalandırılacağından korkarak teslim olması da gönüllü teslim olma kapsamında kabul edilmelidir.

Kişinin örgütle veya örgütün faaliyetleri ile ilgili bilgileri, CMK m.90 veya 98. maddesine göre yakalandıktan sonra vermesi halinde, fail hakkında tam cezasızlık değil, indirimli cezasızlık uygulanacaktır.

Bu açıklamalar çerçevesinde sanığın etkin pişmanlıktan ne şekilde faydalanacağına ilişkin somut olay değerlendirildiğinde;

Sanığın soruşturma aşamasında ve yargılama aşamasında etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istediğini beyan ederek suçlamalara ilişkin anlatımlarda bulunduğu, örgütün Askeri Öğrenci yapılanması içerisinde yer alan şahıslarla ilgili bilgiler vererek teşhislerde bulunduğu, beyanlarda ismi geçen şahıslarla ilgili dağıtım ve teşhis tutanaklarıyla ilgili mahkeme ve savcılıklara sanığa ait ifade tutanağının delil olması için gönderildiği, bu bakımdan sanığın vermiş olduğu bilgilerin elverişli ve örgütün çözülmesine yarayacak nitelikte olduğu, zira örgüt içindeki konumu ve bu konum nedeniyle örgütün işleyişi hakkında vermiş olduğu bilgilerin ve örgütün çözülmesine yönelik yaptığı teşhislerinde bu durumu desteklediği ve sanığın etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanma talebinde bulunduğu anlaşılmakla, sanık hakkında TCK’nin 221/4. madde ve fıkrasının ikinci cümlesinde yazılı etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma koşullarının oluştuğu sonucuna ulaşılmış, ilk derece mahkemesi tarafından sanık hakkında etkin pişmanlık nedeniyle verdiği bilgilerin niteliği, bilgilerin kapsamı, vermiş olduğu kişilerin sayısı ve pişmanlığı göz önüne alınarak 221/4 maddesindeki düzenlemeye göre takdiren 2/3 oranında cezada indirim yapılmış ise de, sanığın örgüt içerisindeki konumuyla uyumlu şekilde, örgütsel eylemler ve üyeleri ile ayrıntılı olarak bilgi vermesi, verdiği bu bilgiler doğrultusunda adli makamlarca işlem yapılmış olması karşısında, ilk derece mahkemesinin 2/3 oranında indirim uygulaması hatalı bulunmuş olup Dairemizce TCK’nın 221/4. madde ve fıkrasının ikinci cümlesi gereğince cezasından 3/4 oranında indirim yapılmış, sanığın geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki olumlu davranışları, cezanın sanığın geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurularak sanığa verilen cezanın 5237 sayılı TCK’nın 62/1 maddesi uyarınca takdiren 1/6 oranında indirilmesine karar verilmiş, sabıkasız olan sanığın yeniden suç işlemeyeceği hususunda Dairemizde olumlu kanaat oluşması ve talebinin bulunması dikkate alınarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümleri uygulanmış ve sanık hakkında aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.

H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:

1-Aksaray 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 23/09/2019 tarih ve 2018/342-2019/303 E-K sayılı kararı ile;sanık ………………. hakkında Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün 5271 sayılı CMK’nın 280/1-c maddesi gereğince KALDIRILMASINA,

2-Sanık ……………….. üzerine atılı FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü Üyesi Olma suçu sabit olduğundan eylemine uyan 5237 sayılı TCK’nın 314/2 maddesi gereğince suç konusunun önem ve değeri, suçun işleniş şekli, sanığın amaç ve saiki dikkate alınarak takdiren alt sınırdan 5 YIL HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,

Sanığın eyleminin 3713 sayılı yasanın 3. maddesi kapsamında yer alan terör suçu olması dikkate alınarak cezasının 3713 sayılı Kanunun 5/1. bendi gereğince yarı oranında artırılarak 7 YIL 6 AY HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,

Sanığın yakalandıktan sonra örgütün yapısı ve faaliyeti ile ilgili etkin pişmanlık kapsamında ifade vermesi nedeni ile örgüt içerisindeki konumuna göre vermiş olduğu bilgilerin nitelik ve derecesi dikkate alınarak 5237 sayılı TCK’nın 221/4-2 maddesi gereğince cezasından takdiren 3/4 oranında indirim yapılarak 1 YIL 10 AY 15 GÜN HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,

Sanığa verilen cezanın sanığın geleceği üzerinde olası etkileri gözetilerek TCK’nın 62/1 maddesi uyarınca takdiren 1/6 oranında indirilerek 1 YIL 6 AY 22 GÜN HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,

Sanık hakkında başkaca artırım ve indirim hükmünün tatbikine YER OLMADIĞINA,

Etkin pişmanlıkta bulunan sanık hakkında TCK’nın 221/5. maddesi uyarınca 1 yıl süreyle denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına,

Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarihli iptal kararından sonra oluşan duruma göre sanık hakkında TCK’nın 53. maddesinin 1 ve 2. fıkraları ile 3. fıkrasının 1. cümlesinin uygulanmasına,

Sanığın örgüt üyesi olması dikkate alınarak 5237 sayılı TCK’nın 58/9 maddesi gereğince cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine,

Sanığın kasıtlı bir suçtan mahkumiyetinin bulunmaması, kişilik özellikleri ve duruşmalardaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda mahkememizde kanaat oluşması ve dosyaya yansıyan somut zararın bulunmaması dikkate alınarak CMK’nın 231/5-6. maddesi gereğince sanık hakkında kurulan HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASINA,

Sanığın CMK 231/8. maddesi gereğince 5 YIL DENETİM SÜRESİNE TABİ TUTULMASINA, sanığın sosyal ve ekonomik durumu dikkate alınarak denetim süresi içerisinde sanığa herhangi bir yükümlülük yüklenmesine yer olmadığına,

Sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davrandığı takdirde açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılacağı ve davanın düşmesine karar verileceğinin CMK 231/10 maddesi gereğince sanığa ihtarına (yapılamadı)

Sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirlerine aykırı davranması halinde CMK’nın 231/11. maddesi gereğince hükmün açıklanmasına,(ihtarat yapılmadı)

Sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın kendisine has müstakil sisteme kaydına,

Sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verildiğinden 5237 sayılı TCK’nın 50, 51.maddelerinin CMK’nın 231/7 maddesi gereğince uygulanmasına yer olmadığına,

5237 sayılı TCK’nın 63.maddesi uyarınca sanığın gözaltında geçirdiği sürelerin cezasından MAHSUBUNA,

3-Sanık hakkında CMK 109/3-a maddesi gereğince uygulanan yurt dışına çıkamamak şeklindeki adli kontrol kararının kaldırılmasına,

4-İlk derece mahkemesince yapılan 416,00 TL yargılama giderinin sanıktan tahsili ile maliye hazinesine gelir kaydına,

5-5320 Sayılı Yasanın 16.maddesi gereğince hüküm kesinleştiğinde kesinleşme şerhli bir suretinin İlk Derece Mahkemesi tarafından soruşturmada görev alan kolluk birimine gönderilmesine,

Kararın bir örneğinin Konya Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, bir örneğinin de istinaf başvurusunda bulunan sanık müdafiine tebliğine,

Dair, verilen kararın tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içerisinde hükmü veren Dairemize bir dilekçe verilmesi ya da zabıt katibine beyanda bulunup tutanak düzenleterek hakime onaylatmak veya bir başka İlk Derece Ceza Mahkemesi ya da Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesi aracılığı ile dilekçe gönderilmek suretiyle, 5271 sayılı CMK’nın 231/12, 267 ve 268/1. maddeleri uyarınca Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesine İTİRAZ kanun yolu açık olmak üzere 03/02/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

“rutin bankacılık işlemi olan hareketlerin suç olarak kabul edilemeyeceği nedeni ile bozma” Bursa Bölge Adliye Mahkemesi

BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
Bursa 2. Ceza Dairesi
Esas Yıl/No: 2019/1055
Karar Yıl/No: 2020/606
Karar tarihi: 16.06.2020

YARGILAMAYA KONU İDDİA:

Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu’nun 24/10/2018 tarih ve 2018/84292 soruşturma, 2018/26247 esas sayılı iddianamesi ile, sanığın üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçundan TCK 314/2, 53, 58/9 ve 3713 sayılı kanun 5/1. maddeleri gereği cezalandırılması talebiyle Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır.

Okumaya devam et ““rutin bankacılık işlemi olan hareketlerin suç olarak kabul edilemeyeceği nedeni ile bozma” Bursa Bölge Adliye Mahkemesi”

TERÖR ÖRGÜTÜNE YARDIM ALT SINIRDAN UZAKLAŞARAK CEZA TAYİNİ NEDENİ İLE BOZMA

3. Ceza Dairesi         2021/7902 E.  ,  2021/9767 K.

“İçtihat Metni”



İNCELENEN KARARIN;
Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma
Hüküm : TCK’nın 3713 sayılı TMK’nın 5/1, TCK’nın 62, 53,
58/9 maddesi delaleti ile 58/6, 63. maddeleri uyarınca
hükmedilen hapis cezası
Temyiz edenler : Sanık ve müdafii

Bozma üzerine İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebebine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Bozma üzerine yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanık ve müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Anayasanın 138/1. maddesi hükmü, TCK’nın 61. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerle 3/1. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi çerçevesinde, suçun işleniş biçimi bağlamında sanığın örgüt yapılanmasındaki konumu, örgütte kaldığı süre, faaliyetlerinin mahiyet, yoğunluluk ve çeşitliliği meydana gelen zarar ve tehlike ile sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı göz önünde bulundurularak, fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun adil bir cezaya hükmedilmesi gerekirken,
Bank Asya nezdindeki mutad hesap hareketlerinin müsnet suç yönünden delil ya da örgütsel faaliyet kapsamında değerlendirilemeyeceği gözetilmeden teşdinin derecesinde yanılgıya düşülecek dosyaya özgülenmemiş yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde fazla ceza tayin edilmesi,
2- Örgüt mensubu olduğu kabul edilen sanık hakkında verilen hapis cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilirken uygulama maddesi olarak doğrudan ve yalnızca TCK’nın 58/9 maddesinin gösterilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde 58/6 maddesinin yazılması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın Düzce 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.10.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

YARGITAY AŞAMASINDA ETKİN PİŞMANLIK DİLEKÇESİ NEDENİ İLE BOZMA KARARI

3. Ceza Dairesi         2021/1948 E.  ,  2021/9770 K.

“İçtihat Metni”


Mahkemesi :Ceza Dairesi
İlk Derece Mahkemesi : Sivas 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 28.02.2018 tarih ve
2017/54 – 2018/45 sayılı kararı
4-…, 5-…,
6-…, 7- …, 8- …
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma
Hüküm : 1-Sanıklar …, … ve …
hakkında ayrı ayrı; TCK’nın 314/2, 53/1-2-3, 58/9, 63,
3713 sayılı Kanunun 5/1. maddeleri uyarınca kurulan
mahkumiyet kararlarına ilişkin istinaf başvurularının
esastan reddi,
2-Sanıklar …, …,
ve … hakkında ayrı ayrı; TCK’nın
314/2, 53/1-2-3, 58/9, 62, 63, 3713 sayılı Kanunun 5/1.
maddeleri uyarınca kurulan mahkumiyet kararlarına
ilişkin istinaf başvurularının esastan reddi,
3-Sanık … hakkında; TCK’nın 314/2, 221/4,
53/1-2-3, 58/9, 62/1, 63, 3713 sayılı Kanunun 5/1.
maddeleri uyarınca kurulan mahkumiyet kararına
ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddi
Temyiz edenler : Sanıklar müdafileri ve sanıklar …,
Alp, …, …

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Temyiz edenlerin sıfatı, başvuruların süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Temyiz taleplerinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Sanık … müdafiinin duruşmalı inceleme talebinin İlk Derece Mahkemesinde silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi doğrultusunda, savunmaya yeterli imkanın sağlanması ve bu hakkın etkin şekilde kullandırılmış olması, istinaf ve temyiz denetiminde sınırsız şekilde yazılı savunma imkanının kullanılabilme olanağının bulunması karşısında savunma hakkının kısıtlanması söz konusu olmadığından, 01.02.2018 tarihli ve 7079 sayılı Kanunun 94. maddesi ile değişik CMK’nın 299/1. maddesi uyarınca takdiren, sanık … müdafii ve sanık …’in duruşmalı inceleme taleplerinin ise yasal şartları oluşmadığından CMK’nın 299. maddesi gereğince ayrı ayrı REDDİNE,
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre; sanıklar … ve …’in eşlerinin Bank Asya nezdindeki hesap hareketlerinin, yine dosya kapsamına göre sanık …’in eşi tarafından kullanıldığı anlaşılan 0505 545 33 46 numaralı GSM hattına ilişkin ByLock kullanımı tespitinin sanıklar açısından suç ve cezaların şahsiliği ilkesi uyarınca, ayrıca sanık …’ün çocuklarını örgüte müzahir okula göndermesinin müsnet suç yönünden delil ya da örgütsel faaliyet olarak değerlendirilemeyeceği gözetilerek yapılan incelemede;
I-Sanıklar …, …, …, …, …, … ve … hakkında kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik yapılan temyiz incelemesinde;
Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla; sanıklar …, …, …, … ve sanıklar müdafilerinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdükleri nedenler yerinde görülmediğinden CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
II-Sanık … hakkında kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik yapılan temyiz incelemesinde;
Tüm dosya kapsamına göre; sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, incelenen dosyaya göre üyelik suçundan verilen hükümde bir isabetsizlik yok ise de; sanığın temyiz aşamasında etkin pişmanlıktan yararlanmak istediğini bildiren ve müdafii tarafından 19.02.2021 tarihli dilekçede örgütle irtibatına ilişkin bilgiler vermek istediği nazara alındığında, gerekirse yeniden ifadesi alınmak suretiyle hakkında 5237 sayılı TCK’nın 221. maddesinin 4. fıkrasının 2. cümlesinde yazılı etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı tartışıldıktan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmesi lüzumu,
Kanuna aykırı, sanık müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, bu sebeplerden dolayı hükmün CMK’nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın Sivas 2. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.10.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Whatsapp ile ulaşın bize
Whatsapp'a gönder

Bu Sayfadaki İçeriği KOPYALAYAMAZSNIZ !!!